24 Temmuz 2017 Pazartesi

Ufuk Çizgisi

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Müjde Ayan, Ufuk Çizgisi için yazdığı önsöze şöyle başlıyor: "Birey ve toplum ilişkilerinde yönlendirici olan sanat olgusu; zihinsel, duyusal, duygusal, sosyal ve fiziki yapılanmaya zemin oluşturmaktadır. Bu nedenle her yaştaki bireyin kendini ifade edebilmesi ve bunu yapıcı üretken paylaşımcı bir eyleme dönüştürülebilmesi için küçük yaştan itibaren verilecek sanat eğitimi büyük önem arz etmektedir." 

Eğitim sistemimizde ne yazık ki müzik, resim, beden eğitimi gibi dersler gerekliği ağırlığı ve önemi pek kazanamadı. Veliler bu derslerden düşük not alınabileceğini hiçbir zaman kabul edemedi, öğrenciler ise neredeyse bu derslere boş dersler gözüyle baktı. En azından benim dönemimde bir kısım böyleyken başka okula giden benden büyük kuzenlerim resim dersinde yağlı boya ile öyle tablolar yaparlardı ki karşılarına geçip hayranlıkla onları izlerdim.

Bakmak ve görmek arasındaki farkı anlamak için gözlerin de eğitilmesi gerekiyor. Bu elbette küçük yaşlarda başlayacak bir göz terbiyesi olur. Çocuklara sanat eğitimini vermek ve el becerilerini geliştirip güzelce vakitlerini geçirmelerini sağlayacak çokça kitap yayımlandı önceki yıllarda. 

Belge Yayınları da 2016 yılında görsel sanatlar öğretmeni Ufuk İbrahimoğlu'nun hazırladığı, ebadıyla da farklılık gösteren Ufuk Çizgisi kitabını yayımlayarak katkı sağladı bu yayınlara. Kitabın alt başlığı ise 1-8. Sınıflar Arası Öğrenciler İçin Yaratıcı Görsel Sanatlar Eğitim Seti'ydi. 

Kitapta çocuklar için hazırlanmış  tam tamına 105 etkinlik yer alıyor. Etkinlikler diğer resimli etkinlik kitaplarındakilerden farkı ile dikkat çekiyor. Sıkça rastlanılan parmak baskı bu kitapta yer almıyor, onun yerine ayak baskı ile bir çalışma yapılması öneriliyor. İlk defa gördüğüm, daha önce aklıma bile getirmediğim ayak baskı ile yapılan resmin beni oldukça eğlendirdiğini söylemeliyim. Diğer ilginç baskı çeşitlerinden biriyse balonla baskı. Neticesi oldukça hoş.

Ufuk Çizgisi'nde çocuklar hem farklı teknikleri hem de farklı malzemeleri tanıma fırsatı bulacak. Kitabın sonunda yer alan Sanat Terimleri ve Malzemeleri Sözlüğü bölümünde etkinliklerde geçen materyaller çocukların anlayacağı bir sadelikle aktarılıyor.

Ufuk Çizgisi resim yapmaya ilgi duyan herkesin ilgisini çekebilecek bir kitap.

Ebru Akkaş

19 Haziran 2017 Pazartesi

Hoş Geldiniz

Ben bir kutup ayısıyım. İşte şurada arkadaşlarının yanında, suya ayaklarını sokmuş olan benim. Buzun üzerinde hayatımız sakin ve huzurlu geçiyordu. Derken, o ses de neydi öyle?

Sakin bir yaşam sürerken kopan buz parçasının üzerinde kalan üç kutup ayısı denizde sürüklenmeye başlar. Sonu gelmeyecekmiş gibi görünen kocaman, mavi okyanusun ortasındadır kutup ayıları. Kendilerine yaşayacak yeni bir yer bulmaları gerektiğinin farkındadırlar. Ancak o da ne? Gökyüzü kararmış, fırtına kopmuştur. Korkarlar ve acilen yeni bir ev bulmaları gerektiğini düşünürken “kara” görünür. Kurtulmuşlardır! Ancak burada yaşayan inekler onları “çok tüylü, çok uzun” bulurlar ve kabul etmezler.

Kutup ayıları yaşayacakları yeni bir yer aramaya devam ederler. Bu arada üzerinde bulundukları buz parçası da erimeye başlamıştır.

Yeni bir yere varırlar. Burada bir panda vardır... Onların kalabalık olduğunu düşünür. Hepsi için yaşayacak yeterli yer yoktur. Kutup ayıları yeniden yola, yani denize, koyulurlar. Bir sonraki adaya vardıklarında buz parçası neredeyse tamamen erimiştir. Çok zamanları yoktur... Yardım, diye bağırırlar; ancak adadaki zürafalar onları duymazlar bile. Bir göz atmayı düşünseler de çay içmeyi tercih ederler.

Kutup ayıları artık umutlarını kaybetmek üzeredir ki okyanus onları tam da zamanında boş bir adaya götürür. Sonunda yeni bir yuva bulmuşlardır... Bu adada kendilerine bir yaşam kurarlar. Keyifleri yerindedir; ancak bir gün bir kayıkta üç maymun gelir ve yaşamak için yeni bir yuva aradıklarını söyleyerek kutup ayılarından yardım ister. Kutup ayıları ne yanıt verir? Okuyunca göreceksiniz...

Çevre temalı kitaplarıyla tanınan Barroux, bu kitabında yine küresel ısınmaya bir göndermede bulunmuş; ancak ana konu göçmenler. Ellerinde olmayan nedenlerle evlerinden ayrı kalan ve kendileri için yeni bir yer arayan üç kutup ayısı önce dış görünüşleri, sonra sayıları nedeniyle kabul görmezler. Bir başka adada seslerini bile duyuramazlar.

Barroux, gündemde olan bu zorlu ve hassas konuyu, çocukların farkındalığını olumlu yönde geliştirecek şekilde ele alıyor. Redhouse Kidz tarafından yayımlanan, Barroux’nun yazıp resimlediği ve Oğuzhan Aydın’ın çevirdiği Hoş Geldiniz, 3 yaş ve üstü çocuklar için öneriliyor. Ancak bu kitap yetişkinlerin de bakış açısını tazeleyecek.

Tülin Sadıkoğlu

27 Mart 2017 Pazartesi

Hayalperest Çocuk

Deniz sık sık renkli hayallere, oyunlara dalıp giderdi. O, halinden memnundu, ama annesi, babası ve öğretmeni, Deniz’in aklı beş karış havada, yavaş ve dikkatinin dağınık olduğunu düşünürlerdi. Aslında, bunu pek belli etmemeye çalışsalar da Deniz öyle düşündüklerini içten içe hissederdi. Üstelik buna çok üzülürdü.

Deniz, hayal dünyasında dolaşmayı çok sever. Neler olmaz ki... Dünyanın en uzun binasını yapar, örneğin; binanın en üst katından trambolinle Ay’a ulaşmaya çalışır ya da kirli havayı temizleyecek bir makine icat eder... Hayal kurmak kadar sevdiği bir başka şey de doğa, hayvanlar ama özellikle de kuşlardır. Hemen hemen her sabah, kuşlar için, pencerenin önüne ekmek ufalayıp bırakır; yağmurun altındaki salyangozları izler; güneşle oyunlar oynar; bir kuş tüyünü uzun uzun seyredebilir; yağmurun altında kollarını açarak durup damlaların koluna masaj yaparcasına inmesine izin verir; Adalar’da bitkin ve mutsuz görünen atlar adına üzülür. 

Kısacası etrafıyla çoğu insanın olmadığı kadar ilgili olmasının yanı sıra doğaya ve hayvanlara şefkatli yaklaşır, Deniz. Ancak onun bu halinden ne anne-babası ne de öğretmeni memnundur. Deniz ise hayal kurmanın kötü olduğuna inanmaz. Ona göre asıl yetişkinlerin durumu pek anlaşılır gibi değildir. Büyükler, “hiç hayal etmiyor gibi” dururlar, Deniz’e göre; üstelik onları düşünürken de görmez. “Devamlı bir yerlere yetişmeye çalıştıklarını, sürekli konuşuyor olduklarını” gözlemler. Yaşadıkları semtte kornalar hiç susmaz, daracık sokakta hızla giden arabalar yüzünden sokakta top oynayamaz. Eskiden böyle olmadığını da bilir, Deniz. O yüzden de tuhaf olanın kendisi değil, büyükler olduğunu düşünür ve büyüyünce annesi ve babası gibi olmak istemez.

Bir gün Deniz radyoda kuşlarla ilgili bir haber duyar. Bu habere göre kuşlar şehirlerde yiyecek ve su bulamamakta ve ilaçlamadan dolayı topraktan da beslenememektedir. Ağaçların yerini binalar aldığı için de kentleri terk etmektedirler. Bununla kalmaz; kuşların nesli tükenmektedir. Deniz, duydukları karşısında dünyası başına yıkılır. Hemen neler yapabileceğini düşünmeye başlar. Düşündükçe aklına pek çok fikir üşüşür... Deniz’in doğa ve hayvan sevgisi, hayal dünyasının zenginliğiyle buluşunca bu fikirler bir projeye dönüşür. Üstelik bu kez etrafındaki herkes Deniz’in endişelerini ve heyecanını paylaşacak, kuşların semtlerini terk etmemeleri için ellerinden geleni yapacaktır.  

Görkem Kantar Arsoy’un yazdığı, Mert Tugen’in resimlediği Hayalperest Çocuk, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Kitap 9-11 yaş grubu okurlar için öneriliyor.

Hayal kuran, hayallerinin peşinden koşan, üstelik bir de Deniz gibi içinde yaşadığı dünyaya duyarlı, ilgili, özenli olup da bu dünyaya bir zarar geldiğinde harekete geçecek kadar inançlı olan insanlar iyi ki varlar. Onlarla bu dünya daha güzel.

Tülin Sadıkoğlu

27 Haziran 2016 Pazartesi

Süper Futbolcular

Süper Futbolcular, adından da anlaşılacağı gibi futbol oynamayı seven bir grup çocuğun macerasını anlatıyor. Öykü, bir futbol kulübünde top koşturan Toni, Clemens ve arkadaşlarının ligdeki en güçlü takım ile kaderlerini belirleyecek maça çıkması ile başlar. Maçın skoru maalesef ne onları ne de antrenörlerini hoşnut eder. Onları motive etmesi gerekirken bağırıp çağırmayı tercih eden antrenörleri Schäfer yine yapacağını yapar ve savunma oyuncusu Clemens'e demediğini bırakmaz. Bu sözler bardağı taşıran son damla olur ve çocuklar antrenörlerine isyan bayrağını çekerler. Antrenörleri Clemens'i takımdan atınca bu haksızlığa dayamanayan Toni'de kalecilik görevini bırakır.

Takımdan atılan bu çocukların futboldan vazgeçmeye hiç niyetleri yoktur. Diğer kulüpleri kendilerine uygun görmeyince Toni'nin aklına bir futbol kulübü kurmak gelir. Artık bu aşamada büyükler devreye girer. Kulüp kurulmasına kurulmuştur ama ufak tefek de olsa çözülmesi gereken mevzular vardır. Öncelikle kulüp için futbolcu ve isim bulmaları gerekir. İsim işini 'Süper Futbolcular' adı ile hemen hallederler. Oyuncuları da kapı kapı dolaşarak toplarlar. Asıl problemse ekibin başında bir antrenör ve ona verecek paralarının olmamasıdır.

Rakiplerini küçümseyip ilk maçlarını kaybettikten sonra bir antrenör bulmaları artık farz olmuştur. Bunu halletmek içinse; "Futbol antrenörü aranıyor. Karşılığında ne yazık ki para veremeyeceğiz, ama takımımız mükemmel. Süper Futbolcular" yazılı bir ilanı Spor Yüksek Okulu'nun duyuru panosuna asarlar. İlânlarına cevap gelmesine gelir ama bu iyi midir kötü müdür bilemezler bir türlü. Birincisi ilâna cevap veren bir kadındır. İkincisi bu kadının bir koşulu vardır. Bu vakte kadar antrenörü kadın olan bir futbol kulübü hiç duymasalar da bunu pek önemsemezler ama antrenörün bitirme projesi için kızlarla dans etme fikri kabul edilemezdir. Nihayetinde yapılan oylama ile bu sıkıntı aşılır.

Ve antremanlar başlar. Yeni antrenörleri onlara ne yapmaları gerektiğini söylemekle kalmaz aynı zamanda idmana katılır. Bu çocuklar için inanılmaz bir değişikliktir zira o vakte kadar hiçbir antrenör onlarla idmana çıkmamıştır. Ardından gizli gizli dans dersleri de başlar... Çalışmalar hem sahada hem de pistte memnun edici şekilde devam edip gider. Çocuklarımız zorlu rakiplerinin yanı sıra eski kulüplerine karşı oynadıkları maçları alınlarının akı ile tamamlarlar.

Christian Tielmann'ın yazdığı, FOM Kitap tarafından yayımlanan Süper Futbolcular, insana çocukluğunda sokakta oynadığı oyunları hatırlatıyor. Yenmeyi yenilmeyi,  dayanışmayı, çürük elmaları bir de mızıkçıları tabii ki... 

Ebru Akkaş

20 Haziran 2016 Pazartesi

Berk Mucit Oldu

Berk’in, mucitlere bazı eleştirileri var. Pek çok buluş yapmıştır mucitler, ama hiç çalışmadan beş alınan ödevi ya da on kilo yesen de hasta etmeyen dondurmayı bulan yoktur. Peki ya televizyonu icat eden mucide ne demeli... Düğmesine basıp açmayı bulanlar kapatmayı da akıl etmiştir; ama babası filmi kapattırıp Berk’i erkenden uyumaya yolladığında rüyada devam eden filmi bulan olmamıştır.

Berk, ev içindeki sorunlara da çözümler üretir. Örneğin; sürekli pırtlayan erkek kardeşi için ses geçirmeyen külot; babasının özellikle misafirliğe giderken giymesi için ütülendikten bir saat sonra kot pantolona dönüşen kumaş pantolon; tatile giderken boş, dönerken dolu olan bavulların taşınmasını kolaylaştırmak için vakumlu bavul... Berk’in bu “icatlarını” duyan anne-babası çok heyecanlanır ve oğullarının bir mucit olduğunu düşünerek onu üstün zekâlılar okuluna götürmeye karar verirler.

Üstün zekâlılar okulunda bir zekâ testine girer, Berk. Sonuçlar bir hafta sonra açıklanacaktır. Bu süre içinde de okulun müdürü Berk’ten o güne kadar yapmadığı yepyeni bir icat yapmasını ister. Bu ödevden sonra Berk’in evdeki yaşamı birdenbire değişir. Onu gün içerisinde pek çok kez bakkala yollayan annesi alışverişini artık kendisi yapmaktadır. Babası ise onu teşvik etmek için tuvalete bile defterle kalem koymuştur. Öte yandan küçük kardeşi Cem ise Çin filmi izlemiyorsa sürekli sesler çıkartmakta ya da pırtlamaktadır. Annesi, Berk’in böyle gürültü patırtı içerisinde mucit olamayacağına hayıflanırken o anda oğlanın kafasında bir “icat şimşeği” çakar. Bir gramafon borusu, çeşit çeşit elektronik eşya ve babasının elektronik turist çevirmeni ile bir “Cem Çevirmeni” icat eder. Bu aleti Cem’in konuştuğu dile en yakın olan Çinceye ayarlamıştır. Üstelik alet işe yarar gibi görünmektedir; çünkü Cem’in agularını, bağırıp çağırmalarını Türkçeye çevirmektedir. Söyledikleri ilgisiz olsa da Berk’in annesi ve babası oğullarının bir dahi olduğuna inanırlar. Konu komşu, okuldaki arkadaşları ve öğretmenleri, Berk’in Uzakdoğu’da dayısı, hatta dayısıyla birlikte gelen Çinliler...Berk’in buluşuna ilgi gösterirler. İşte tam bu noktada işler çığırından çıkar. Ne mi olur? Kitabı okuyunca göreceksiniz.

Kaan Elbingil’in yazdığı, Merve Atılgan’ın resimlediği Berk Mucit Oldu başlıklı resimli çocuk öyküsü kısa bir süre önce Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlandı. Kitap, 7 yaş ve üstü çocuklar için öneriliyor.

Yazar, çocuklar için yazdığı bu ilk kitabında, serbest bırakıldığında çocukların hayalgücünün gerçekten de sınırı olmadığını gösteriyor. Bunun yanı sıra, Kaan Elbingil’in kitabı, özellikle günümüzde öne çıkan bir konuyu mizahi bir dille ele alması açısından ayrıca dikkat çekiyor: Çocuklarına iyi bir gelecek sunmak isteyen ebeveynlerin, kimi zaman, çocuklarıyla ilgili kurdukları hayallerin, hatta beklentilerinin sınırı olmayabiliyor. Bu kötü değil elbette, ama ebeveynlerin kurdukları hayallerin çocukların istekleriyle, yetenekleriyle buluşması özellikle çocuklar açısından çok önemli bana kalırsa. Beklentilerle boğmadan, sorumluluklarla ezmeden çocukların kendileri olmalarına yardım etmek, istek ve yeteneklerini teşvik etmek ama bunu ayakları yere sağlam basarak yapmak bir ebeveynin çocuğuna verebileceği en değerli katkı olacaktır. Tam da bu nedenle Berk Mucit Oldu hem çocukların, hem de anne-babaların, keyif alarak ama bir yandan da kendilerini sorgulayarak okuyabilecekleri bir kitap.


Tülin Sadıkoğlu 

12 Haziran 2016 Pazar

Şair Kısakulak

Kısakulak, küçük bir tavşan olduğu yıllardan bu yana yalnızdı. Sınıfta arkadaşları bir kulağı diğerinden daha kısa olduğu için onu kızdırıp dururlardı. 

Brezilyalı yazar Eva Furnari'nin Türkçeye çevrilen ilk kitabı Şair Kısakulak'ta küçüklüğünden beri yalnız olan, kendini insanlardan soyutlayan, kendi halinde yaşayan Kısakulak'ın hikâyesini anlatıyor. Ya da gerçekten onun hikâyesini anlatıyorken başka şeylerden bahsediyor olabilir mi dersiniz?

Kısakulak günlerini sohbet etmeden, misafir kabul etmeden çok güzel geçirebiliyordu. Kendi kendiyle çok şey paylaşanların başkalarıyla da paylaşmak istediği şeyler olduğu için de kitap yazıp yayımlıyordu. Ancak kendi iç dünyasına o kadar dönüktü ki dışarıda neler olup bittiğini pek anladığı söylenemezdi.
Ta ki bir gün okurlarından gelen bir mektubu okumaya karar verdiği güne kadar. Sonra hiçbir şey Kısakulak'ın eski günlerindeki gibi olmadı. 

Okuduğu bu mektup onu rahatsız etti çünkü övgüden ziyade bir eleştiri mektubuydu bu. Okuru, kafasına takılan şeylerin sadece kafasını meşgul etmesiyle yetinmemiş asıl muhatabına bu soruları yöneltmek istemişti. Kısakulak önce okuduklarından çok rahatsız oldu. Kabul etmek istemiyordu ona yazılanları. Üzerinden vakit geçtikçe okurun haklı olabileceğini düşünmeye başladı. Sonra okuru ile iletişime geçti. Mektuplarını yanıtladı, ona yeni öyküler yazıp gönderdi. Nihayetinde kendi çemberinden çıkmayı başardı. Tüm bunları da edebiyatın imkânlarını kullanarak yaptı. 

Şair Kısakulak, fiziksel özellikleri nedeniyle kendini farklı hisseden birinin duygularını vermekle kalmıyor daha da fazlasını yapıyor. Eva Furnari, aslında Kısakulak'ın hikâyesini anlatıyormuş gibi gözükerek yazı ile neler yapılabileceğini bu incecik kitabında ustalıkla anlatmayı başarmış. 

Furnari kendi kitabını resimleyen şanslı yazarlardan biri. Aslında 2007 Jabuti En İyi İllüstrasyon Ödülü’nün de sahibi olduğu düşünülürse olayı sadece şansa bağlamamak daha doğru bir yaklaşım olabilir.  Tudem Yayınları tarafından yayımlanan kitap Nazlı Gürkaş tarafından çevrildi. Kitap 8 yaş üstü herkes tarafından zevkle okunabilir.

Ebru Akkaş

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Farklı

Felix, komadan çıktığında “mutlu insan” anlamına gelen adını “Farklı” olarak değiştirecektir; çünkü kendisi ve etrafındaki her şey artık farklıdır.

On bir yaşındaki Felix, geçirdiği kaza sonucu komaya girer. Söz konusu kaza da “ancak filmlerde olabilir” diyebileceğimiz türden bir kazadır... 

O gün okuldan hasta olduğu gerekçesiyle izin alır Felix; ancak gelip onu alması için anne-babasının haberdar edilmesi yerine, açık havanın kendisine iyi geleceğini de belirterek, eve yürüyerek gideceğini söyler. Eve vardığında, önce, babasının doğum günü için sürpriz olarak hazırladığı ve evin çatısına asmaya çalıştığı 11 rakamının bir tanesi düşerek Felix’in şakağına çarpar. Ardından, o sırada garaja girmekte olan annesi, aniden ortaya çıkan Felix’e arabasıyla çarpar ve çocuk evin duvarına doğru fırlar. Bu kazanın ardından Felix 263 gün, yani neredeyse dokuz ay, komada kalır ve uyandığında bambaşka biridir artık.

Koma öncesi hayatına dair hiçbir şey anımsamayan Farklı’daki değişimler bununla kalmaz. Hafızasını yitirse de Farklı’da yeni başka şeyler vardır. Örneğin; insanların aurasını görmeye başlar; eskiden ortalama bir öğrenci olduğu matematik dersinde artık çok başarılıdır ve insanların içini, kalbini görmesini sağlayan mistik diyebileceğimiz bazı güçler edinmiştir. Bir arkadaşını koklayarak ona hasta olduğunu söyler, mesela... Bu yeni özellikleri, insanların ondan uzaklaşmasına yol açar. Eski uysal, herkesle anlaşan çocuk gitmiş, yerine ne istiyorsa onu yapan, soğukkanlı ve sakin biri gelmiştir.

Farklı’nın bu yeni haline alışmak ne ailesi, ne arkadaşları ne de arkadaşları için kolaydır. Herkes kendince anlayış göstermeye çalışır, ancak Farklı’nın davranışları, tepkileri onları huzursuz eder. Ancak bu, yalnızca, Farklı’nın tuhaf davranması ya da alışık oldukları kişi olmamasından kaynaklanmaz. Annesinin baskıcı ve pek de esnek olmayan tutumu; hem annenin hem de babanın kazadaki rollerinden dolayı kendilerini suçlu hissetmeleri, bundan dolayı ne yapacaklarını bilememeleri ve tüm bu olayların ilişkilerine yansıması; Farklı’nın eve tek başına gitmesine izin veren sınıf öğretmeninin kendini sorumlu hissetmesi; kazadan önce özel matematik dersi aldığı Eckhard Stack'ın başına gelenler; kazadan önceki arkadaşları siyah aura’lı Nisse ile Ben’in Farklı ile olan gergin ilişkileri ve saklanan bir sır... Tam kazadan önce, düşünceli bir halde, okuldan eve dönmekte olan Felix’in kafasında acaba neler vardı, ne yapmayı planlıyordu?
 
"Farklı", gerçekten de alışılmadık bir gençlik romanı. Öncelikle içerdiği, gönderme yaptığı edebi türlerle sizi sürekli şaşırtıyor. Şöyle ki: Felix kaza sonucu hafızasını kaybederek Farklı’ya dönüştüğünde, etrafındaki insanların da kendi düşüncelerini, davranışlarını nasıl sorguladığını gördüğünüzde elinizdeki kitabın bir çocuğun ailesiyle, arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle ve bizatihi kendisiyle olan ilişkisini -ağırlıklı olarak- psikolojik açıdan irdeleyen bir kitap olduğunu düşünüyorsunuz. Ancak Farklı’nın birtakım özel güçlere sahip olduğunu fark ettiğinizde, hele bir de Erler Çukuru’ndaki Denizkızı olay örgüsüne dahil olunca romanın fantastik bir hale bürüneceğini düşünmeye başlıyorsunuz. Ancak ortada çözülmesi gereken bir sır, işlenmiş bir suç vardır ve roman ilerledikçe aslında her şeyin bununla bağlantılı olduğunu da anlıyorsunuz. Böylelikle romanın gidişatı bir kez daha değişiyor. Doğrusu, ben romanın bu şaşırtıcılığından çok keyif aldım. Yazarın, romanı ustalıkla kurgulamasında bunun büyük payı var elbette. Ancak "Farklı"yı özel kılan yalnızca bunlar değil. Hatırlamak, unutmak, büyüme sürecinin hem çocuk hem anne-baba açısından zorlukları, suçluluk duygusunun getirdikleri, insanlar arası ilişkilerin karmaşıklığı, zayıflıklarımızla nasıl başa çıktığımız  ve insan olmanın getirdiği daha pek çok duyguyu, yaşantıyı aktarması, bunu yaparken de pedagojiden ziyade edebiyatı ön planda tutmasıyla, “Farklı”, gençlik romanları arasında öne çıkarak, özel kitaplar arasında yerini alıyor bana kalırsa. 

Rico ve Oskar’ın da yazarı olan Andreas Steinhöfel’in yazdığı, Suzan Geridönmez’in çevirdiği Farklı, TUDEM tarafından yayımlanıyor. Kitap, yayınevince 13-14-15 yaş grubu için öneriliyor.

Tülin Sadıkoğlu